Giriş yap
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Kimler hatta?
Toplam 15 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 15 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 286 kişi Ptsi Ekim 07, 2024 11:38 pm tarihinde online oldu.
Sığıntı----- ÖYKÜ-----
1 sayfadaki 1 sayfası
Sığıntı----- ÖYKÜ-----
Ufuk, salondaki geniş koltuğun kenarına büzülmüş, kız kardeşine ne diyeceğini bilmeden bakıyordu. Sessizliği Meltem bozdu.
- Çay ister misin?
- Hayır, teşekkür ederim.
Meltem, babasının odasını işaret ederek,
- Kendindeyken seni çok görmek istemişti. Bilirsin, seni sever.
- …
- Kaç yıl oldu?
- On beş, belki daha fazla.
- Bunca zaman neden hiç aramadın?
- Burada hiçbir şey değişmez ki, nesini arayıp sorayım?
Meltem duraksadı. Önündeki sehpada duran kül tablasını alıp, tüm gücüyle Ufuk’a fırlattı. Cam tabla, Ufuk’un arkasındaki duvara çarparak parçalandı.
- İki kıytırık ülke gezdin diye bizden üstünsün değil mi? Niye geldin o zaman buraya? Bunca yıl sürttüğün ülkelere defolup gitsene.
- Benden ne istiyorsun, Meltem?
- Ne isteyeyim ki senden, neyin kaldı ki?
Meltem’in eli fark etmeden, sağ gözünün altındaki yaraya gitti. Ufuk, bunu fark etmişti.
- Hâlâ nefret ediyorsun benden. Sığıntı olmam hoşuna gidiyor.
Meltem, yanıt vermedi. Mutfağa dönüyordu ki, birden Aynur’la göz göze geldi. Aynur, Meltem’in nişanlısı Birol’un küçük kardeşiydi. Şişman ve suratsız Meltem’in tersine kısa boylu, sıska ve neşeliydi. Tartışmayı duymuş, sesini çıkaramadan merdivenlerden seyretmişti. Meltem, zoraki gülümsedi.
- Gel Aynur. Ben şimdi kahvaltıyı hazırlarım.
Meltem salondan çıkıp, mutfağa girdi. Aynur sessizce koltuğa oturdu. İki kişi bir süre birbirlerine sessizce baktılar. Bir süre sonra Aynur, sehpanın üstündeki kitabı görüp aldı.
- Bu kitap senin mi?
Ufuk irkildi; kitaplarının başkaları tarafından ellenmesine alışkın değildi.
- Evet, niye ki?
- “Bulantı”, ne acayip isim, sıkıcı bir kitap olmalı.
- Galiba öyle. Evet, kesinlikle sıkıcı.
Aynur, “Sartre” ismini birkaç kez telaffuz etmeye çalıştı, beceremedi.
- Fransız değil mi bu? Fransızların filmleri de böyle zaten. Niye okuyorsun ki öyleyse?
- Ben de sıkıcı bir adamım, ondan.
Aynur, Ufuk’a yarı şaşkın baktı. Ufuk’un gülümsediğini görünce o da gülümsedi. Daha fazla konuşmadılar. Ufuk ayağa kalktı; balkona çıktı. İlçe merkezinin dışında, ahşap bir yalıda oturuyorlardı. Deniz, balkonun hemen altındaydı. Hava güneşliydi. “O günkü gibi.” diye düşündü, Ufuk. Elli metre kadar önünden yavaşça geçen küçük yelkenli gemiye baktı. Annesinin ölümüne neden olan gemi de bir yelkenliymiş, öyle söylemişlerdi. O lanetli günü hatırladı. Sabahtı, balkondan kayalıkların üstünden atlamak üzere olan annesini hayranlıkla seyrediyordu. On dört yaşındaydı. Genç kadın her sabah erken kalkar, balkonun karşısındaki kayalıklardan denize girerdi. Babası, şu içerideki yaşlı, yatalak Faruk Bey, bir adım arkasında eli Ufuk’un omzundaydı. Önlerinden yine bir yelkenli gemi geçiyordu, bugünkü gibi. Annesi denize atladı, ve bir daha suyun yüzüne çıkmadı. Yelkenlide kan lekesi bulmuşlar. Üç gün sonra buldular cesedini kadının. Cenaze günü babasından ne çok nefret etmişti. Her gününün bir diğeriyle aynı aynı olmasını isteyen, sakin bir adamdı o. Annesini ve onu bu küçük kasabaya hapsetmişti. Aynı öfkeyi o zaman beş yaşında olan kız kardeşi için de hissetmişti. Küçük kız evde ne olduğunu anlayamıyordu. Dışarıda taşların üzerinde oturan ağabeyinden, ona yoldan geçen baloncudan balon almasını istemişti. Ufuk, Meltem’in üzerine saldırmış, büyükler fark edip onları ayırana kadar Meltem’in gözünün altı taşla yaralanmıştı. Ufuk, üç yıl sonra üniversite için kasabadan ayrıldı. Bir yıl kadar sonra da üniversiteyi yarım bırakıp, yabancı bir gemiye tayfa olarak girdi. Aklındaki tek şey, hiçbir yere hapsolmamaktı. Ufuk, balkon korkuluklarının üzerine çıktı. Ağlıyordu ve yapacağı şeyden korkuyordu. Ama hayatı boyunca bu kasabada kardeşinin yanında sığıntı olarak yaşayamazdı.
- Geliyorum anne, diye fısıldadı.
O sırada arkasından hıçkırıkla ağlama sesi duydu. Arkasına baktı, Aynur balkona çıkmıştı.
- Atlayacaksın, değil mi? dedi ağlayarak.
Ufuk denize baktı. Annesinin atladığı kayalıklara döndü. Annesi, Aynur’a ne kadar benziyordu. O da hep neşeli olurdu, özellikle denize girerken. Kendisinin asla mutlu olamayacağını biliyordu ama Aynur olabilirdi. Bunu ondan esirgeyemezdi. Korkuluklardan aşağı inip, Aynur’a döndü.
- Hayır, atlamayacağım.
Çocukluğundan bu yana tek amacı babası gibi olmamaktı. Başaramamıştı. Aynur’a gülümsedi.
- Hadi gel, birlikte kahvaltıyı yapalım
- Çay ister misin?
- Hayır, teşekkür ederim.
Meltem, babasının odasını işaret ederek,
- Kendindeyken seni çok görmek istemişti. Bilirsin, seni sever.
- …
- Kaç yıl oldu?
- On beş, belki daha fazla.
- Bunca zaman neden hiç aramadın?
- Burada hiçbir şey değişmez ki, nesini arayıp sorayım?
Meltem duraksadı. Önündeki sehpada duran kül tablasını alıp, tüm gücüyle Ufuk’a fırlattı. Cam tabla, Ufuk’un arkasındaki duvara çarparak parçalandı.
- İki kıytırık ülke gezdin diye bizden üstünsün değil mi? Niye geldin o zaman buraya? Bunca yıl sürttüğün ülkelere defolup gitsene.
- Benden ne istiyorsun, Meltem?
- Ne isteyeyim ki senden, neyin kaldı ki?
Meltem’in eli fark etmeden, sağ gözünün altındaki yaraya gitti. Ufuk, bunu fark etmişti.
- Hâlâ nefret ediyorsun benden. Sığıntı olmam hoşuna gidiyor.
Meltem, yanıt vermedi. Mutfağa dönüyordu ki, birden Aynur’la göz göze geldi. Aynur, Meltem’in nişanlısı Birol’un küçük kardeşiydi. Şişman ve suratsız Meltem’in tersine kısa boylu, sıska ve neşeliydi. Tartışmayı duymuş, sesini çıkaramadan merdivenlerden seyretmişti. Meltem, zoraki gülümsedi.
- Gel Aynur. Ben şimdi kahvaltıyı hazırlarım.
Meltem salondan çıkıp, mutfağa girdi. Aynur sessizce koltuğa oturdu. İki kişi bir süre birbirlerine sessizce baktılar. Bir süre sonra Aynur, sehpanın üstündeki kitabı görüp aldı.
- Bu kitap senin mi?
Ufuk irkildi; kitaplarının başkaları tarafından ellenmesine alışkın değildi.
- Evet, niye ki?
- “Bulantı”, ne acayip isim, sıkıcı bir kitap olmalı.
- Galiba öyle. Evet, kesinlikle sıkıcı.
Aynur, “Sartre” ismini birkaç kez telaffuz etmeye çalıştı, beceremedi.
- Fransız değil mi bu? Fransızların filmleri de böyle zaten. Niye okuyorsun ki öyleyse?
- Ben de sıkıcı bir adamım, ondan.
Aynur, Ufuk’a yarı şaşkın baktı. Ufuk’un gülümsediğini görünce o da gülümsedi. Daha fazla konuşmadılar. Ufuk ayağa kalktı; balkona çıktı. İlçe merkezinin dışında, ahşap bir yalıda oturuyorlardı. Deniz, balkonun hemen altındaydı. Hava güneşliydi. “O günkü gibi.” diye düşündü, Ufuk. Elli metre kadar önünden yavaşça geçen küçük yelkenli gemiye baktı. Annesinin ölümüne neden olan gemi de bir yelkenliymiş, öyle söylemişlerdi. O lanetli günü hatırladı. Sabahtı, balkondan kayalıkların üstünden atlamak üzere olan annesini hayranlıkla seyrediyordu. On dört yaşındaydı. Genç kadın her sabah erken kalkar, balkonun karşısındaki kayalıklardan denize girerdi. Babası, şu içerideki yaşlı, yatalak Faruk Bey, bir adım arkasında eli Ufuk’un omzundaydı. Önlerinden yine bir yelkenli gemi geçiyordu, bugünkü gibi. Annesi denize atladı, ve bir daha suyun yüzüne çıkmadı. Yelkenlide kan lekesi bulmuşlar. Üç gün sonra buldular cesedini kadının. Cenaze günü babasından ne çok nefret etmişti. Her gününün bir diğeriyle aynı aynı olmasını isteyen, sakin bir adamdı o. Annesini ve onu bu küçük kasabaya hapsetmişti. Aynı öfkeyi o zaman beş yaşında olan kız kardeşi için de hissetmişti. Küçük kız evde ne olduğunu anlayamıyordu. Dışarıda taşların üzerinde oturan ağabeyinden, ona yoldan geçen baloncudan balon almasını istemişti. Ufuk, Meltem’in üzerine saldırmış, büyükler fark edip onları ayırana kadar Meltem’in gözünün altı taşla yaralanmıştı. Ufuk, üç yıl sonra üniversite için kasabadan ayrıldı. Bir yıl kadar sonra da üniversiteyi yarım bırakıp, yabancı bir gemiye tayfa olarak girdi. Aklındaki tek şey, hiçbir yere hapsolmamaktı. Ufuk, balkon korkuluklarının üzerine çıktı. Ağlıyordu ve yapacağı şeyden korkuyordu. Ama hayatı boyunca bu kasabada kardeşinin yanında sığıntı olarak yaşayamazdı.
- Geliyorum anne, diye fısıldadı.
O sırada arkasından hıçkırıkla ağlama sesi duydu. Arkasına baktı, Aynur balkona çıkmıştı.
- Atlayacaksın, değil mi? dedi ağlayarak.
Ufuk denize baktı. Annesinin atladığı kayalıklara döndü. Annesi, Aynur’a ne kadar benziyordu. O da hep neşeli olurdu, özellikle denize girerken. Kendisinin asla mutlu olamayacağını biliyordu ama Aynur olabilirdi. Bunu ondan esirgeyemezdi. Korkuluklardan aşağı inip, Aynur’a döndü.
- Hayır, atlamayacağım.
Çocukluğundan bu yana tek amacı babası gibi olmamaktı. Başaramamıştı. Aynur’a gülümsedi.
- Hadi gel, birlikte kahvaltıyı yapalım
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Ocak 30, 2012 12:40 am tarafından mustim5516
» Kolombiyalı İntikam Meleği: Colombiana 2011 Türkçe Dublaj BRRip Full indir
Ptsi Ocak 30, 2012 12:35 am tarafından mustim5516
» Comprare Viagra. posologia viagra generico
Perş. Ağus. 04, 2011 4:25 pm tarafından Misafir
» Acquisto Viagra. opinioni cialis viagra generico
Perş. Ağus. 04, 2011 12:26 pm tarafından Misafir
» Acquistare Viagra. acquistare sildenafil viagra generico
Perş. Ağus. 04, 2011 5:07 am tarafından Misafir
» Bible students dating teachers. Online personals dating chemistry relationships.
Çarş. Ağus. 03, 2011 11:32 pm tarafından Misafir
» Oral Lab Drug Testing
Çarş. Ağus. 03, 2011 8:25 pm tarafından Misafir
» fish oil concentrate benefits
Çarş. Ağus. 03, 2011 3:02 pm tarafından Misafir
» More as chintzy as files
Çarş. Ağus. 03, 2011 12:46 am tarafından Misafir