Giriş yap
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Kimler hatta?
Toplam 11 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 11 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 286 kişi Ptsi Ekim 07, 2024 11:38 pm tarihinde online oldu.
******'e göre Ekonomi planı 2
1 sayfadaki 1 sayfası
******'e göre Ekonomi planı 2
YABANCI SERMAYE
Ulusal ekonomiyi güçlendirecek bu önemli adımlar atılırken ****** yabancı sermaye konusuna da değinmiştir. ******, Tanzimatçıların çoğu lüks için dışa borçlanma politikasına ve ecnebilere yurt kaynaklarının peşkeş çekilmesine karşı çıktıktan sonra şöyle demektedir: “Biz aslında yabancı sermayeye karşı değiliz. Memleketimizin kaynakları geniştir, gelsinler, eşit şartlarla iş yapalım. Ülkemizin kalkınmasında onların da bir payı olsun. Ama bu eskiden olduğu gibi tek taraflı olmayacak; her iki tarafın da eşit yararına olacaktır. Bunun için de ecnebi sermayesine gerekli her türlü güvenceleri vermeye hazırız.”
MİLLÎ TÜCCAR POLİTİKASI
******’e göre “halkımızın tüccar sınıfını zengin edebilmek için ticaretin hariç ellerde olmasını engelleyecek tedbirler alınacaktır. Ticaret ve kaynaklar, bizden olan tüccarların elinde olacaktır”. Bu sözler bir yandan eski dönemde çoğunluğu teşkil eden Müslüman Türk unsurunun fakir kalmasına, buna mukabil azınlık unsurlarının aşırı zenginleşmesine duyulan tepkiyi dile getirirken; öte yandan milli bir burjuvazinin yaratılmasında tüccar sınıfının önemini vurgulamaktadır. ******, ticaret konusunda memleketi zengin yapacak olanın, ithalattan ziyade ihracat olduğunu özenle belirttikten sona; “ihracatın bizden olan tüccarların elinde” olması gerektiğini söyler.
MAARİF VE İKTİSAT
******, yeni maarif programının da ulusal ekonomiyi canlandıracak, güçlendirecek yolda olmasını istemiştir. Bunun için derece derece okullardaki müfredat programları ve eğitim metodları, bu direktif ışığında, gözden geçirilmiş ve uygulamaya konmuştur.
ATATÜRK’ÜN EKONOMİ POLİTİKASINA YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER
Son zamanlarda ******’e ve ******çülüğe karşı yönelen eleştirilere bir yenisi daha eklendi. Bu da ******’ün ekonomi politikasına ilişkin bir eleştiridir. Örneğin Prof. Yazar Mehmet Altan’ın başını çektiği bu görüşün savunucularına göre ******’ün ekonomi politikası başlıca şu yönlerden yanlıştı:
1- ******, ekonomi politikasında sanayiden çok tarıma önem vermiştir. Oysa tarım, bir ülkeyi özellikle Türkiye’yi, o günün koşulları içinde, hızla kalkındıramazdı.
Fikrimce, bu eleştiri kısmen haklıdır. Çünkü 1920’lerin, 30’ların Türkiye’sinde, Türkiye’de tarım pek ilkel metodlarla yapılıyordu. Traktör sadece Orman Çiftliğinde ve birkaç zengin toprak sahibinin elinde vardı. Öte yandan Türkiye henüz suni gübre (fertilizer) denilen bir olayı yaşamamıştı. Üstelik arpa-buğday, fındık, üzüm, incir, pamuk gibi birkaç ana ürüne dayanan tarım ekonomisinde kullanılan metodlar pek ilkeldi. Köylüler adetâ Etiler zamanından kalma usûllerle toprağı ekip biçiyordu. Sonuç olarak böyle bir tarım ekonomisinin kısa zamanda Türkiye’yi pek fazla zenginleştirmeyeceği ortada idi. Bu bakımdan Prof. Mehmet Altan’ın ve onun gibi düşünenlerin, ******’ün tarım politikasına yönelttiği eleştiri, kısmen doğru olsa bile, bu eleştiriler genelde, bazı önemli noktaları gözden kaçırmaktadır. Bu da ******’ün devlet yönetiminde dayandığı sosyal tabanla ilgili bir konudur. Şöyle ki; ****** döneminde nüfusun çok büyük çoğunluğu yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. Onun için ****** bu sosyal tabana, köye ve köylüye verdiği önemi göstermek amacıyla “Köylü bu memleketin efendisidir” demişti.
Esasen bu dönemde Türkiye ekonomisi, genelde basit bir köy ekonomisi görünümündeydi. Pazar (piyasa) ekonomisi gelişmemişti. Yapılan ticaret de daha çok değiş-tokuş (trampa) niteliği taşıyordu. Köylü şehre getirdiği buğdayını, arpasını, pamuğunu vs. tüccara ve aracıya verip, karşılığında gaz, bez ve tuz v.s. alıyordu. Yani ekonomik hayat çok sınırlı bir dolaşım süreci içindeydi. Gerçi büyük toprak sahipleri ve büyük sürü sahipleri vardı ama bunların çoğunda nakit para yoktu. Borsa ve bankacılık sistemi gelişmemişti. Böylece ilkel, geleneksel bir tarım toplumu özelliklerini gösteren Türkiye’de işçi ücretleri de, memur maaşları gibi, çok düşüktü. Sadece milletvekili maaşları, Türkiye ortalamasına göre, oldukça yüksekti. Öbür bürokrasi kesimleri de, sıradan halka göre, daha iyi durumda olmakla beraber yine de çok iyi durumda oldukları söylenemezdi. Çünkü sistemin yarattığı hasıla; tâbir caizse, pasta ufaktı. Bu ufak pastadan ordunun, bürokrasinin payı çıktıktan sona geriye pek az bir şey kalıyordu. Gerçi enflasyonun yok gibi olduğu doğruydu. Öte yandan Türk Lirası, dünyadaki en değerli paralardan biriydi ve dolarla adeta başa baştı. Ama bütün bunlar, Türkiye ekonomisinin güçlü olduğunu belirleyen göstergeler sayılamazdı.
2- ****** sanayie hiç önem vermemiş değildi; bilâkis, gerek İzmir İktisat Kongresi’nde, gerek Birinci 5 yıllık kalkınma planı ile, gerekse 1927 yılında çıkarılan Sanayi-i Teşvik Kanunu ile bu alanda önemli adımlar atılmasına çalışılmıştı. Ağır endüstri de ihmal edilmemişti. Zonguldak ve Karabük havzasında, o zamanki Türkiye ölçülerine göre, dev tesis sayılacak fabrikalar kurulmuştu. Karabük demir- çelik fabrikaları bu tesislerin en önemlilerindendi. Eski kömür ve maden ocaklarının işletilmesine devam edilmişti. Çıkarılan ürünlerin ucuz taşınması için demiryolu politikasına özel önem verilmiş ve Anadolu’nun önemli bir kısmı “demir ağlarla” örülmüştü. Son olarak ilâve edelim ki, başlangıçta önemli ölçüde Sovyet Rusya’nın da desteğiyle Türkiye’nin bazı yerlerinde şeker fabrikaları, bez kombinaları, vs. açılmıştı. Bunların çoğu bugün de faaliyettedir.
1923-1929 DÖNEMİ EKONOMİ POLİTİKASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
******’ün buraya kadar özetlediğimiz sözlerinden ve 1923-1929 yılları arasında, Türkiye’de uygulanan iktisat politikasının esaslarından şu sonuçları çıkarabilir ve şu değerlendirmeleri yapabiliriz:
1- Devletin yeni ekonomi politikası doktriner olmaktan çok, pratik, ampirik, faydacı bir gözle ele alınmıştır. Bu alanda yetişmiş zengin bir uzman ve yetkin bir bürokrasi kadrosu bulunmadığından ve bu işlerden anlayan yabancılarla, bizden olmayan unsurlara da pek güven duyulmadığından, yöneticiler ekonomik hayatın güdümünde daha çok yurdun gerçeklerini ve ihtiyaçlarını gözönünde tutarak, âdeta el yordamıyla, pragmatik bir kalkınma politikası izlemişlerdi.
2- Anayasanın çizdiği teorik çerçeve içinde, başlangıçta daha çok ılımlı, liberal-kapitalist bir toplum yaratma modeli öngörülmüş ve bu yolda bazı adımlar atılmıştı. Bu adımların en önemlilerinden biri de 1925 yılında Türkiye İş Bankası’nın kurulması olmuştur. Bankanın başına ******’ün kişisel becerisine inandığı ve güvendiği Celal Bayar getirilmiştir. Bankanın sermayesinin önemli bir kısmı ****** tarafından sağlanmıştır.
Ulusal ekonomiyi güçlendirecek bu önemli adımlar atılırken ****** yabancı sermaye konusuna da değinmiştir. ******, Tanzimatçıların çoğu lüks için dışa borçlanma politikasına ve ecnebilere yurt kaynaklarının peşkeş çekilmesine karşı çıktıktan sonra şöyle demektedir: “Biz aslında yabancı sermayeye karşı değiliz. Memleketimizin kaynakları geniştir, gelsinler, eşit şartlarla iş yapalım. Ülkemizin kalkınmasında onların da bir payı olsun. Ama bu eskiden olduğu gibi tek taraflı olmayacak; her iki tarafın da eşit yararına olacaktır. Bunun için de ecnebi sermayesine gerekli her türlü güvenceleri vermeye hazırız.”
MİLLÎ TÜCCAR POLİTİKASI
******’e göre “halkımızın tüccar sınıfını zengin edebilmek için ticaretin hariç ellerde olmasını engelleyecek tedbirler alınacaktır. Ticaret ve kaynaklar, bizden olan tüccarların elinde olacaktır”. Bu sözler bir yandan eski dönemde çoğunluğu teşkil eden Müslüman Türk unsurunun fakir kalmasına, buna mukabil azınlık unsurlarının aşırı zenginleşmesine duyulan tepkiyi dile getirirken; öte yandan milli bir burjuvazinin yaratılmasında tüccar sınıfının önemini vurgulamaktadır. ******, ticaret konusunda memleketi zengin yapacak olanın, ithalattan ziyade ihracat olduğunu özenle belirttikten sona; “ihracatın bizden olan tüccarların elinde” olması gerektiğini söyler.
MAARİF VE İKTİSAT
******, yeni maarif programının da ulusal ekonomiyi canlandıracak, güçlendirecek yolda olmasını istemiştir. Bunun için derece derece okullardaki müfredat programları ve eğitim metodları, bu direktif ışığında, gözden geçirilmiş ve uygulamaya konmuştur.
ATATÜRK’ÜN EKONOMİ POLİTİKASINA YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER
Son zamanlarda ******’e ve ******çülüğe karşı yönelen eleştirilere bir yenisi daha eklendi. Bu da ******’ün ekonomi politikasına ilişkin bir eleştiridir. Örneğin Prof. Yazar Mehmet Altan’ın başını çektiği bu görüşün savunucularına göre ******’ün ekonomi politikası başlıca şu yönlerden yanlıştı:
1- ******, ekonomi politikasında sanayiden çok tarıma önem vermiştir. Oysa tarım, bir ülkeyi özellikle Türkiye’yi, o günün koşulları içinde, hızla kalkındıramazdı.
Fikrimce, bu eleştiri kısmen haklıdır. Çünkü 1920’lerin, 30’ların Türkiye’sinde, Türkiye’de tarım pek ilkel metodlarla yapılıyordu. Traktör sadece Orman Çiftliğinde ve birkaç zengin toprak sahibinin elinde vardı. Öte yandan Türkiye henüz suni gübre (fertilizer) denilen bir olayı yaşamamıştı. Üstelik arpa-buğday, fındık, üzüm, incir, pamuk gibi birkaç ana ürüne dayanan tarım ekonomisinde kullanılan metodlar pek ilkeldi. Köylüler adetâ Etiler zamanından kalma usûllerle toprağı ekip biçiyordu. Sonuç olarak böyle bir tarım ekonomisinin kısa zamanda Türkiye’yi pek fazla zenginleştirmeyeceği ortada idi. Bu bakımdan Prof. Mehmet Altan’ın ve onun gibi düşünenlerin, ******’ün tarım politikasına yönelttiği eleştiri, kısmen doğru olsa bile, bu eleştiriler genelde, bazı önemli noktaları gözden kaçırmaktadır. Bu da ******’ün devlet yönetiminde dayandığı sosyal tabanla ilgili bir konudur. Şöyle ki; ****** döneminde nüfusun çok büyük çoğunluğu yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. Onun için ****** bu sosyal tabana, köye ve köylüye verdiği önemi göstermek amacıyla “Köylü bu memleketin efendisidir” demişti.
Esasen bu dönemde Türkiye ekonomisi, genelde basit bir köy ekonomisi görünümündeydi. Pazar (piyasa) ekonomisi gelişmemişti. Yapılan ticaret de daha çok değiş-tokuş (trampa) niteliği taşıyordu. Köylü şehre getirdiği buğdayını, arpasını, pamuğunu vs. tüccara ve aracıya verip, karşılığında gaz, bez ve tuz v.s. alıyordu. Yani ekonomik hayat çok sınırlı bir dolaşım süreci içindeydi. Gerçi büyük toprak sahipleri ve büyük sürü sahipleri vardı ama bunların çoğunda nakit para yoktu. Borsa ve bankacılık sistemi gelişmemişti. Böylece ilkel, geleneksel bir tarım toplumu özelliklerini gösteren Türkiye’de işçi ücretleri de, memur maaşları gibi, çok düşüktü. Sadece milletvekili maaşları, Türkiye ortalamasına göre, oldukça yüksekti. Öbür bürokrasi kesimleri de, sıradan halka göre, daha iyi durumda olmakla beraber yine de çok iyi durumda oldukları söylenemezdi. Çünkü sistemin yarattığı hasıla; tâbir caizse, pasta ufaktı. Bu ufak pastadan ordunun, bürokrasinin payı çıktıktan sona geriye pek az bir şey kalıyordu. Gerçi enflasyonun yok gibi olduğu doğruydu. Öte yandan Türk Lirası, dünyadaki en değerli paralardan biriydi ve dolarla adeta başa baştı. Ama bütün bunlar, Türkiye ekonomisinin güçlü olduğunu belirleyen göstergeler sayılamazdı.
2- ****** sanayie hiç önem vermemiş değildi; bilâkis, gerek İzmir İktisat Kongresi’nde, gerek Birinci 5 yıllık kalkınma planı ile, gerekse 1927 yılında çıkarılan Sanayi-i Teşvik Kanunu ile bu alanda önemli adımlar atılmasına çalışılmıştı. Ağır endüstri de ihmal edilmemişti. Zonguldak ve Karabük havzasında, o zamanki Türkiye ölçülerine göre, dev tesis sayılacak fabrikalar kurulmuştu. Karabük demir- çelik fabrikaları bu tesislerin en önemlilerindendi. Eski kömür ve maden ocaklarının işletilmesine devam edilmişti. Çıkarılan ürünlerin ucuz taşınması için demiryolu politikasına özel önem verilmiş ve Anadolu’nun önemli bir kısmı “demir ağlarla” örülmüştü. Son olarak ilâve edelim ki, başlangıçta önemli ölçüde Sovyet Rusya’nın da desteğiyle Türkiye’nin bazı yerlerinde şeker fabrikaları, bez kombinaları, vs. açılmıştı. Bunların çoğu bugün de faaliyettedir.
1923-1929 DÖNEMİ EKONOMİ POLİTİKASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
******’ün buraya kadar özetlediğimiz sözlerinden ve 1923-1929 yılları arasında, Türkiye’de uygulanan iktisat politikasının esaslarından şu sonuçları çıkarabilir ve şu değerlendirmeleri yapabiliriz:
1- Devletin yeni ekonomi politikası doktriner olmaktan çok, pratik, ampirik, faydacı bir gözle ele alınmıştır. Bu alanda yetişmiş zengin bir uzman ve yetkin bir bürokrasi kadrosu bulunmadığından ve bu işlerden anlayan yabancılarla, bizden olmayan unsurlara da pek güven duyulmadığından, yöneticiler ekonomik hayatın güdümünde daha çok yurdun gerçeklerini ve ihtiyaçlarını gözönünde tutarak, âdeta el yordamıyla, pragmatik bir kalkınma politikası izlemişlerdi.
2- Anayasanın çizdiği teorik çerçeve içinde, başlangıçta daha çok ılımlı, liberal-kapitalist bir toplum yaratma modeli öngörülmüş ve bu yolda bazı adımlar atılmıştı. Bu adımların en önemlilerinden biri de 1925 yılında Türkiye İş Bankası’nın kurulması olmuştur. Bankanın başına ******’ün kişisel becerisine inandığı ve güvendiği Celal Bayar getirilmiştir. Bankanın sermayesinin önemli bir kısmı ****** tarafından sağlanmıştır.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Ocak 30, 2012 12:40 am tarafından mustim5516
» Kolombiyalı İntikam Meleği: Colombiana 2011 Türkçe Dublaj BRRip Full indir
Ptsi Ocak 30, 2012 12:35 am tarafından mustim5516
» Comprare Viagra. posologia viagra generico
Perş. Ağus. 04, 2011 4:25 pm tarafından Misafir
» Acquisto Viagra. opinioni cialis viagra generico
Perş. Ağus. 04, 2011 12:26 pm tarafından Misafir
» Acquistare Viagra. acquistare sildenafil viagra generico
Perş. Ağus. 04, 2011 5:07 am tarafından Misafir
» Bible students dating teachers. Online personals dating chemistry relationships.
Çarş. Ağus. 03, 2011 11:32 pm tarafından Misafir
» Oral Lab Drug Testing
Çarş. Ağus. 03, 2011 8:25 pm tarafından Misafir
» fish oil concentrate benefits
Çarş. Ağus. 03, 2011 3:02 pm tarafından Misafir
» More as chintzy as files
Çarş. Ağus. 03, 2011 12:46 am tarafından Misafir